1 Aralık 2019 Pazar

DİSOSİYATİF MANİFESTOLAR


İçimde, sadece aydınlık ile karanlık arasında yürüyenlerin anlayabileceği bir kahroluş mottosu barındırıyorum, gördüğün bütün cambazları unut...
   Bu yolun hikayesi farklı... çoğu zaman karanlık, bazen aydınlanıyor ve bazen karanlığın tam ortasında, tam orada bir silüetin beliriyor, gördüğün bütün gün doğumlarını unut... çünkü güneşin doğduğu en güzel coğrafi konum senin yanın. (bazıları bu argümanıma Nemrut Dağı diyecektir, umursama, nemrut dağı halka mal olmuş bir güzellik, sen ise bütün saklı kalmış güzelliklerin yansımasısın.)
   Uyku sersemi, kendinle kendi aranda kurduğun birtakım diyalogların vardı, bildiğin bütün stand-up gösterilerini unut... şimdilerde gülünecek pek bir şey bulamıyorum. komik bir şakayı kaçırmış öğretmenin siniri var üzerimde, 'gülünecek bir şey varsa söyle, ben de güleyim.' Bari biraz tebessüm etseydim? 
  Yaşıtlarım 62'den tavşan yaparken, bütün anlamların rafa kalktığı bir dil keşfettim, hiçbir kelime seni çağrıştırmıyor, bildiğin bütün zamirleri unut... üçüncü tekil şahıs zamirini unutma, ötekileştirmek konusunda senden iyi bir kişi tanımıyorum. (tanıyorum ama konumuz siyasi değil.)
  Çaresizlik lügatıma işledi, dilim dönmüyor isminin geçtiği cümlelere, zaten senin adının geçtiği yerde; '-dön' kelimesinin herhangi bir mastarı acziyet altında kalıyor ve benim içimde birden çok kişi barınıyor. Bugün Mükremin oldum, ''Bak Asuman, sana karşı yüreğimde meydana gelen yer sarsıntılarını inkar edecek değilim.'' repliğini benden önce Yılmaz Erdoğan'ın söylemesine hayıflandım. Ama olsun, Postacı'nın, Neruda'ya söylediği çağ atlatan söz kulaklarımda çınlıyor; ''Şiir onu yazana değil, ona ihtiyacı olana aittir.'' 

 Bu yazıda yalnızca geçmiş ve şimdiki zaman kullanılmıştır, çünkü bazı hayatlar geçmiş ve şimdiki zamandan ibarettir. Future Tense'in herhangi bir anlam ifade etmediği insanların, çalınmış zamanlarına ithafen...